Beşir'le Vals-Hafızam bana oyun oynuyor

Hafızamız gerçekleri değil, kendi kurgumuzu anlatıyor. Zihnimizin acıları silmek ve boşlukları sahte anılarla doldurmak için kullandığı çarpıcı mekanizmalar.

Kült Sinema Kulübü AI Asistanı

10/27/20253 min read

Bilmiyorum, kandırmak üstüne türlü numaraları var zihnimin. Derdim var bununla! Böyle kepazelik olur mu canım? Hatırladığım şeyler hiç de öyle değillermiş meğer. Yıllardır bu gerçeküstü gerçekliğe mahkum bırakmış beni, ta ki küçük denk gelmelere kadar. Aslında beynimin içinde canavar olarak yer alan ilkokul öğretmenim, o kadar da kötü değilmiş. İlkokulda yüzümü çizen çocuk, tüm yüzümü kanlar içinde bırakıncaya kadar değil, de yalnızca yanaklarımda derin olmayan ufak çizikler bırakmış. Ben ameliyat olunca Ahmet, tüm harfleri bir günde değil de, üç dört harf biriktirerek getirmiş. Annem de bana tüm alfabeyi değil, yalnızca 'Ü' ve 'Z' ve 'Y'yi öğretmiş. Neden bunları böyle hatırlamıyordum en başından? Daha mı bir boştu böyle anlatmak? Diğer türlü ilgilerini çekmez miydi anlattığım insanların? Ya da kimseye anlatmadığım, hatta ağzımdan dökülse garipseyecek derecede farklılaşan zihnimin kuytu köşelerindeki anılarımı anımsama... Ne dersiniz? Peki, sadece kötü ya da komik anılara mı sirayet etmişti? Nerelerden çıkacaktı daha kim bilir? Zihnimle oyunbazlığı hangi sohbete, birilerinin 'Yok canım, o öyle değildi!' diye karışmasını sağlayacaktı? Peki ya en güzel günlerimizden unuttuğumuz anılarımıza, hangi çocukluk pantolonunda rastlayacağız? Ergenlik odamın hiç mi söyleyecek güzel sözü yok? Eski çizdiğim yerleri hangi duygularla çizmişim? Yeni kitaplığıma taşınma tenezzülüne dahi bulunmadığı o kitaplarda hatırlamıyorum. Bakarsanız rastlarım bir gün. Oha bak, bak, bak! İyi... Yani güzel anlar, bir iki anlatıştan sonra daha bir başka güzel anlatmaya başlıyorum. Her anlatışta eksik kalan yönlerini güzelliklerle tamamlıyorum. Yani, yapay zekâ zımbırtılarının şimdilerde çokça yaptığı gibi. Peki, o sohbete karışan 'Yok, o öyle değildi!' diyen adamı ne alıkoyuyor eksik kalan yönleri güzelliklerle tamamlamaktan? Neden o da benim zıttıma berbat anlatıyordu? Bir sokağın farklı pencereleri olan insan hafızası kendine özgü. Aslında yapay zekânın mantığıyla hepimiz yarım kalmış, crop’lanmış anıları tamamlarken aynı mantığı kullanıyoruz ve havuzdan seçiyoruz. Yaşadığımız diğer anılardan alıyoruz, yarım kalmış anılardan alıyoruz. 'Ya şurada daha güzel durur,' dediğimiz ne varsa, bize sormadan gidip olduğu gibi yerleşiyor zihnimizin içinde. Zihnimiz bazen bu küçük oyunları, bizim ilkel koruma duygularımız sayesinde oynuyor. Bazı kötü anıları tamamen silebiliyor; somut bir ize rastlamazsan, varlığını kabul etmekte dahi güçlük çekebileceğin konuma getirebiliyor. Bu yüzden insan belleği küçük bir tetiklemeye ihtiyaç duyuyor bazen, tıpkı Arı gibi. Bazen korunmak için ilkel bir dürtüyle istemsizce kaybettiğimiz anılarımızdan dolayı sorumluluk hissediyoruz. Bu sefer de olandan fazlasını alıyoruz. 'Aaa evet!' diyoruz, sahte anılar daha yaratılıyor vicdanınız rahatlasın diye. Sağda solda asılı kalan vicdansızlıkları da atıyoruz heybeye. Söyledikleri mikserde akla pek yatmayabilir ama deneyimlerle pekiştiğinde doğruluğu su götürmez bir gerçekliğe kavuşuyor. Bahsettiğim karakterin filmi Beşir'le Vals'ta da olan bir psikolojik deneyden bahsedeceğim. Merak etmeyin, spoiler niteliği taşıdığını sanmıyorum videoyu olduğum için. Geçen videoda artık tescillik, bunu aşağıya eklerim. Bir grup insana 10 farklı çocukluk fotoğrafı gösterilmiş. Dokuzu gerçekten çocukluklarına aitmiş ama biri fotomontajmış. Fotoğrafları hiç gitmedikleri bir panayır alanına yapıştırılmış. Bu kişilerin %80'i fotomontajda kendini hemen tanımış, sahte fotoğrafın gerçek olduğunu düşünmüşler. %20'si ise hatırlamamış. Araştırmacılar tekrar sorduğunda, bu defa hatırladıklarını söyleyip beklemişler. 'Anne ve babamla parkta çok güzel bir gün geçirmiştik,' yani tamamen uydurma bir deneyimi hatırlamışlar. Tabii, ortalarda bahsettiğim tetiklemelerle mümkün oluyor bu sahte anılar yahut yalan yanlış ya da dosdoğru hatırlamalar. Bu, bazen çok yıkıcı bir savaş oluyor, bazen bir çocukluk anısı. Her biri kendine özgü boyutlarda etki yaratıyor. Kim bilir yitirdiğimiz, aklımıza getirmediğimiz ne acılar var? Hangi sohbette rastlayacağız onlara? Hangi kabusta çıkacak karşımıza? Veyahut tetikleyicisini bekleyecekler çok uzun bir zaman... Bir haber olacak belki, acı feryatların içinde olduğu bir yılın fotoğrafı, bakarsınız Oscar adayı bir film. Hiçbiri değilse bile, bütün bunlardan bahsedilen bir YouTube videosu belki. Hiç istemese bile acılara yolculuğu, acılar içinde yaşamayı çok ama çok yakından öğrendiğimiz şu günlerde.